21.YÜZYILDA TEKNOLOJİNİN RUH SAĞLIMIZA ETKİSİ

Teknolojinin özellikle 21 . yy da kaydettiği ilerleme, yadsınamaz boyuttadır. Şöyle ki; teknoloji artık hayatımızın her alanında mutfakta, salonumuzda,sokakta hayatımızın her alanında kendini göstermektedir. Teknoloji sayesinde toplumsal bilincimiz de artmaktadır. İnsanlar çevresinde olan olaylara karşı daha duyarlı hale gelmektedir. Teknolojinin olmadığı bir alan artık yok denecek kadar azdır. Fakat bu yazımda değineceğim konu teknolojinin hayatımız da ki kolaylıklarının dışında problem içeren nedenlerine değinmektir.

Televizyon, film, video oyunları, radyo, bilgisayar ve internet gibi kitle iletişim araçlarının ayrı kullanma çocuk ve ergenlerin beden ve ruh sağlığı için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır . En önemli bedensel sorun yeme bozuklukları ve obezite iken, en önemli psikososyal sorunlar; okul başarısında düşme, öğrenme güçlüğü, toplum dışı davranışlar, cinsel davranış sorunları, saldırgan davranışlar, şiddete karşı duyarsızlaşma, gece korkuları, anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, uyku düzensizlikleri ve kendine zarar geleceği yönünde korkulardır. (The Effects of Visual Media on Child Health;Dr.Aysu Duyan Çamurdan).

Özellikle ebeveynlerin rahat edebilme adına çocuklarına tablet, telefon türevi teknoloji aletlerini vermeleri. Çocuklara 7 ana temelde olumsuz etki ediyor. Peki bu 8 ana temel diye adlandırdığım maddeler neler?( dil,düşünce,estetik duygusu,sanat ve sanat ürünleri,sosyal düzen,ortak geçmiş,doğal çevre). Durumun ciddiyetinin farkında şuan değiliz. Fakat özellikle ebeveynlerin çocuklarının hayatına yoğun olarak dahil ettikleri bu ürünler aslında bir yok oluş teorisinin başlıca senaryosu olacaktır.

Bizim Çocuklarımız Neden Bizler Gibi Değiller? Evet. Son zamanlarda en çok duyduğum ve cevapladığım hala cevabını aradığım bir sorudur bu. Farkındamısınız başarıya giden bu yolunuzda sizi siz yapan babalarınızın ve annelerinizin size verdiği tek şey sevgiydi. Sonrasını zaten doğa hallediyordu; çamuruyla, suyuyla,eriğiyle, topuyla , koyunuyla… Bizler ne yapıyoruz yaşamı idame eden domino taşı maddiyat gibi ödül olarak hedefe para koyuyoruz birde bunu teknoloji ile süslüyoruz. Sonuçta ne mi oluyor demeyeceğim. Hiçbir şey olmuyor aslında aslolalacak değer ifade edecek. Ne Oluyor Biliyormusunuz sevgili okurlar? Analitik düşünce yoksunu bireyler, asosyal kişiler, sağlıksız vücut şekilleri, özgüven eksikliği, yargılama eleştiri yoksunu kişilik özellikleri, ruhsal çöküntüler ve türevleri. Unutmayanız ki 100 yılda bir 2,3 kişi çıkıyor. Birkaç teoriyi sunuyor insanlık tarihi bunu hatırı sayılır bir süre kullanıyor. Olaya birde geçmiş psikoloji ve zihin sürecinden bakmanızı istiyorum. Düşünün dünyayı etkileyen tüm büyük sistemler, akımlar, teoriler bir yuvarlak masa etrafında 3,5 adamın 3,5 kelimeyi bir saman kağıdına yansıtması sonucu oluşmuştur. Akabinde tüm dünya medeniyetlerini etkilemiştir. Buradan şu sonuç çıkıyor ki sağlıklı zihinler için oluşturmak için veya büyük akımlar da bile tablet, bilgisayar ve elimizden düşürmedğimiz cep telefonları yoktu. Unutmayalım ki 75 yıldır teknoloji bizleri esir aldı. Sizlere soruyorum affınıza sığınarak son 50 yıldır kaç değişim dünya insanlığına etkili oldu ve tüm insanlık yararlandı. Çiçek aşısı mı? Kanser ilaçlarımı? doğayla iç içe olmamız lazım, kendimizle iç içe olmamız lazım. Hayatımızın en temel işlevleri bizleri esir alan elektronik cihazlarda saklı değildir. Bizleri alıkoyan cihazların varlığı tabi ki de hızlandırmaktadır bizleri. Fakat 2 dakika düşünmenizi istiyorum enerji bazlı ne kadar da hızlandık dediğiniz hangi iş varsa aslında bizim zihnimiz ve fiziksel sağlığımız için en ince ayrıntılardır.

Ayrıca değinmeden edemeyeceğim bir başka durum sosyal medya..
Sosyal medya ile ilgili bir kavram da gülümseyen depresyon’dur. Sosyal medya kullanıcılarında depresyon oranının fazla olmasının bir nedeni de sergiledikleri sanal kendilikleri ile gerçek kendilik imajları arasındaki tutarsızlığı görüyor olmalarıdır. Olumlu izlenim bırakma arzumuz dertlerimizi içimize gömmemizi gerektiriyor. Herkes sosyal profilinde mutlu’ymuş gibi pozlar takındığından diğer herkesin yaşamının bizden daha iyi olduğuna inanıyoruz. Bu da bizi mutsuz ediyor. Şunu bilin ki herkes sizin kadar mutlu ya da herkes sizin kadar mutsuz, nerden bakarsanız artık.
Başka bir süreç zihnimizde yoğunlaşma sürecinin etkileri açısından da sıkıntılı bir perspektif içermektedir.

Ayrıca; Sosyal soyutlanma, günlük yaşantımızda çalışma ortamı, arkadaş çevresi ve okul gibi ortamlarda, insanlarla iletişim kurma eksikliği olarak tanımlanabilir. Çevremizde insanlar olduğu sırada, müzik çalarımız da müzik dinleyerek veya son model cep telefonumuzun ekranına bakarak, kendimizi bu çevreden soyutlar ve kendi küçük dünyamızda yürümeye başlarız. Fakat araştırmalara göre, sosyal açıdan izole olmuş insanlar, olan insanlara göre daha az yaşamaktadırlar.

Ek olarak;Teknoloji, insanlarla kurulan ilişkileri azaltarak, aşırı yeme alışkanlığı kazandırarak ve insanların egzersiz yapmalarına engel olarak, depresyonuna giden en kısa yolu göstermiş oldu. Antidepresanların kullanımı oldukça artmış durumda ve bunun suçlusu sadece ilaç üreten firmalar değil. Kimse insanları ilaç yazdırsınlar diye doktorlara götürmeye zorlamıyor. Bu durum depresyonun gerçek bir sorun olmadığına işaret etmiyor. Birçok insan depresyonu sağlıklı bir yaşam tarzı edinerek yenmişlerdir ve teknoloji insanların bu yola başvurmasını engellemektedir.

Özellikle şiddet ve cinsel içerikli video görüntüleri ve oyunların insan psikolojine yol açtığı zararları tartışmak bile yersizdir. Hiçbir eğitici özellik taşımayan bu videoların beynin çalışmasını yavaşlattığı ve zihinsel düşüncelerde donuklaşmaya neden olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda şiddet içeren videoların çocukların gelişimini olumsuz yönde etkilediği ve ilerleyen yaşlarda sosyal hayatlarında agresif ve gergin tutumlar sergilediği yapılan araştırmaların sonuçlarından biridir. Bu gibi oyunların bağımlılık yaptığınızı bilmenizi isterim.



Eğer etrafımızda ne olup bittiğine bakmak yerine, elimizdeki cihaza odaklanıyorsak, gerçekten çok büyük şeyler kaçırıyoruz demektir. Düşünün ki mesajlaşarak ya da internette dolanarak çevrenize dikkat etmediğiniz bir anda tanıştığınızda harika bir ilişki yürütebileceğiniz biri yanınızdan geçti ve bunu fark edemediniz. Ayrıca yürürken mesajlaşan insanların yaralanma vakaları da oldukça artmış durumda.



Sürekli elinizdeki telefona ya da başka bir teknolojik alete bakarken boynunuzu eğik bir biçimde tutmanız, boyun ağrılarına ve ilerleyen zamanlarda, boynunuzun doğal kıvrımlarını kaybederek çeşitli hastalıklara yakalanmanıza sebep olacaktır. Ayrıca, bahsettiğimiz cihazlara uzun süreli bakmak göz yorgunluğuna sebep olacaktır. Bu durum baş ağrıları yaşamanıza, bulanık görmenize ve migrene sebep olabilir. Ayrıca, bilgisayar gibi geniş ekranlı cihazlara uzun süre bakarken, göz kırpmayı unutabilirsiniz ve bu durum göz kuruluğuna sebep olmaktadır.

Bu konu hakkında o kadar konuşulacak örnek varken son olarak; sosyal medyada ki hayat başkasının hayatı, başkasının arabası, evi, kıyafeti vs...Kalkıp doğrulup ve kendi hayatımıza bakmalıyız. Psikolojik ruh halimizi başka sosyal ağlarda sevdiğimiz ve yahut sevmediğimiz kişilerin paylaşımlarıyla ilişkilendirerek hayatımızın rotasını tayin edemeyiz. Yaşanılan her saniye, dakika, gün, ay, yıl önemli anılarla süslenmelidir. Ütopik bir hayatın içerisine girerek hayatımızı çıkılmaz yola koymamalıyız..

Geçtiğimiz ay değindiğim teknolojinin getirdiği problemlere ilişkin yazım ile ilgili bir çok sorunun gelmesi dolayısıyla ikinci devam yazısıyla noktalayalım düşüncesiyle , bana göre en güzel ay bahar ayı doğanın uyanış ayından kucak dolusu selamlar. Tam da zihinlerimizin ve hayatımızın verimliliğini iyi bir seviyede arttıracağımız bu zamanda teknoloji konusuna değinmek dahi sıkıcı iken sizlerden sadece bir gün içerisinde hiç yoktan sosyal medyada , cihazlarda geçirdiğiniz zamanı düşünmenizi istiyorum . Birkaç dakika sonrasında içiniz ürperecektir. Vücut özgürlüğü sever yaradılışımızdan ötürü. Toprağın nefese bir melodi çaldığı yolu, gökyüzünün o eşsiz maviliklerini, ormanın içerisinde ki yeşillikleri çok sevse de bilir zihin ve algı o yeşili güzele boyayan kuş seslerini. Söz konusu doğa olduğunda herkeste güzel fikriyatlar belirmektedir. Kötü diyen yok fakat giden de yok!
Çünkü bizleri var edecek ne kadar güzellik var ise bir bir harcıyoruz. Veyahut görmemezlikten geliyoruz. Özellikle de insan zihnini yoğun meşgul eden televizyon, cep telefonları, bilgisayar, tablet ve türevleri. Biliyorum bu yazım dan sonra 3 kişi de farkındalık yarattığımızda dahi bu bir başarıdır.
Değerli okurlar; evet teknolojinin 21.yy bizlere getirdiği nice güzelliği de görmemezlikten gelemeyiz. Dünya literatüründe bir çok kaynak bir tık uzağımızda, gidemediğimiz göremedeiğimiz dünya coğrafyasında kaç nokta var ise gidemiyor fakat görebiliyoruz. Örneğin bir hastalık bir ilaç hakkında farmakoloji bilgisi olan birilerini bulmak için sıralar bekleyip paralar ödemeden de alanında uzmanların yazılarını takip edip karar mercii konumda olmasakta yanlış yollara da girmiyoruz. Saydığım ve hatta sayamadığım bir çok yararı olan teknolojinin yetişkinler açısından zararı daha küçük yaş gruplarına oranla az. Çünkü son 20 senedir tavan yaptığını öne sürdüğüm bu sistemin yetişkin bir birey açısından çocukluğuna pek az denk gelmiştir. Fakat çocuklarımız içersinde ki durum bunun tam tersini düşünmemize zemin hazırlamaktadır. Yanı kısacası son 10 yıl içerisin de doğan ve doğmaya devam eden genç populasyonumuz da teknoloji madde bağımlılığı ile eşit ilerlemektedir. Geçenler de çok değer verdiğim bir diyetisyen arkadaşımla tam da bu konu üzerine sohbet ederken. Konumuz obezite ve yeme bozukluklarıydı. Değerli hocamızın değimiyle eskiye oranla bu vakalarda görülen sıklık yetişkinlerden ayrılıp tamamiyle çocuk v e ergenlik çağında ki bireylere yansımıştır dedi.
Bu gizli ilerleyen sağlık probleminin altın da tabiî ki de hormonlu gıdalar, apartman hayatı, sosyal hayatın kısıtlı olduğu birçok olaylar zinciri yer almaktadır. Fakat teknoloji bence bu sıralamalar içersinde ilk üçte yer almaktadır. İnsan sağlığını sonuna kadar tehdit eden böylesine bir olayın özellikle ebeveynler tarafından ekarte edilmesi gerekmektedir.
Başka karşılaştığım bir olay; çocuklarımızda asosyallik konulu bir panelde katılımcıların içerisinden bir bey efendiyle çocuğu hakkında ki asosyallik durumunu konuştuk. Kendileri gözlemlerini beyan etti. Bu olayda derinlemesine girdiğimiz zaman çocuğumuzun normal oyun zamanı diye nitelendireceğimiz zaman dilimlerinde çocuğumuzun bu zamanı bilgisyar, tablet ve cep telefonunda oyun oynayarak ve sosyal medyada zaman geçirerek günü tamamladığı olayını kabullendik. Düşünebiliyormusunuz taze bir fikir, düşünce bir yapı belki de geleceğin bilim adamı, fikir adamı en iyi yazarı o güzelim düşünce yapısını ne kadar gereksiz bilgilerle donatmakta. İşte tamda burada siz eğerli büyüklerin devreye girmesi lazım. Güzel bir çocukluk güzel bir hayatı berbaerinde getirir. Güzelliği her şeyi alalım ozaman hocamla karıştırmayınız. Her şeyi tam olan çocuk ta en az teknoloji mağduru olan zihin kadar mağdurdur. Her şeyin ölçülü ve ihtiyaçları kadar olması çocuk ta denge methodunun verimli işlemesine vesile olur.
Sonuç mu , mutlu bir çocukluk huzurlu bir gelecek sağlıklı bir birey.
Ek olarak;
Son yıllarda yaşamımıza hızla giren, girmekle de kalmayan artık yaşamımızın bir parçası olan dijital teknoloji ürünleri bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan ise sağlığımızı tehdit ediyorlar.
Bu cihazlardan yayılan elektromanyetik dalgaların başta beynimiz olmak üzere sağlığımızı olumsuz etkilediği zaten biliniyor.
Zamanımızın büyük bir çoğunluğunu telefonda geçirdiğimiz için çeşitli sağlık örgütleri bu konuyu araştırıp bizlere ne denli zarar verdiğini açıkladılar. Yapılan araştırmalara göre, cep telefonundan yayılan mikrodalga radyasyonlar beyin hücrelerimizi öldürüyor ki bu oran kulağınıza koyarak kullandığınızda daha da yükseliyor.

En büyük zararı çocuklar görüyor
Cep telefonlarının yaydığı radyasyonun tümör ve göğüs kanserini tetiklediğinin tespit edildiğini dile getiren ABD Çevre Sağlığı Örgütü Kurucu Başkanı Prof. Dr. Devra Davis, en büyük zararı ise çocukların gördüğünü kaydetti. Prof. Dr. Davis, “Yapılan bilimsel araştırmalar, cep telefonlarından yayılan radyasyonun yeni doğan bebekleri annelerinden daha çok etkilediğini gösteriyor. Cep telefonu 2 yönlü bir mikro dalga cihazıdır. Radyasyonun yarısı dokuya işlemektedir. Bu nedenle bebeklerin beyinleri, gözleri, derilerinde zarar tespit edildi. Bu çok önemli bir konu. Çocukların beyninde daha çok sıvı var ve kafatası daha ince. Bu yüzden çocukları korumak istiyoruz. Çocukların bir deney unsuru olarak kullanılması doğru değildir. Bisiklet sürdüklerinde onlara kask veriyoruz, arabada kemer takıyoruz. Cep telefonları da aynı şekilde daha güvenli şekilde kullandırılmalıdır. Güvenli olmak, üzgün olmaktan daha iyidir.” bilgisini verdi.
Son olarak psikolojik olarak;
Bu cihazların yaydıkları elektromanyetik dalgaların özellikle gelişen beyin üzerindeki zararlı etkileri tam olarak bilinmemekle birlikte gün geçtikçe daha iyi bir şekilde anlaşılmaktadır.

Çocukların yaşıtlarıyla daha az oyun oynamalarına neden olur. Bu da çocuklarımızın üreticiliklerini, hayal gücünü ve motor fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Cihazların başında uzun süre hareketsiz kalmak kilo almaya ve obeziteye neden olabilir. Oynadıkları oyunlarda sıklıkla şiddet unsurlarına maruz kalırlar. Bu durum şiddete duyarsızlaşmalarına ve bunu makul görmelerine neden olabilir.
Sanal ortamda tanıştıkları kötü niyetli kişiler tarafından suistimale uğrayabilirler.

Anne babalar bu cihazların çocuk için zararlı etkilerinin olabileceğini unutmamalıdırlar. Çocukların akıllı telefon ve tablet gibi cihazlarla geçirecekleri zamanlar mutlaka denetlenmeli ve bu cihazlar olabildiğince geç yaşlarda çocukların kullanımına sunulmalıdır.”

Bedenlerimiz olmadan gezebilme gibi enteresan bir hususiyet veriyor bize. Biz zihinlerimizle bütün dünyayı dolaşırken, bedenlerimiz aslında başka bir yerde. Televizyon teknolojisi de öyle… Bizler rahat koltuğumuzda oturmuş, çayımızı yudumlarken Afrika’daki açlık görüntülerini izleyebiliyoruz. Zihin belki orada veya burada ama görüntüler karşımızda. Bu da herhangi bir olayın yaşantı olarak değerini azaltıyor. Dolayısıyla ben bir sohbetin, görüntüdeki irkitici manzaranın ve bir arkadaşla yüz yüze sağlayabileceğim ilişkinin derinliğine vakıf olamıyorum. Her şey yüzeysel, hızlı ve imgeler üzerinden sağlanıyor.
İşte modern teknolojinin bugün ruh sağlığımız açısından en önemli unsurlarından bir tanesi, imgelerin ve imajların hızlı değişmesi üzerine kurulu bir medya sistemi yaratmasıdır.

21.YÜZYILDA TEKNOLOJİNİN RUH SAĞLIMIZA ETKİSİ

Teknolojinin özellikle 21 . yy da kaydettiği ilerleme, yadsınamaz boyuttadır. Şöyle ki; teknoloji artık hayatımızın her alanında mutfakta, salonumuzda,sokakta hayatımızın her alanında kendini göstermektedir. Teknoloji sayesinde toplumsal bilincimiz de artmaktadır. İnsanlar çevresinde olan olaylara karşı daha duyarlı hale gelmektedir. Teknolojinin olmadığı bir alan artık yok denecek kadar azdır. Fakat bu yazımda değineceğim konu teknolojinin hayatımız da ki kolaylıklarının dışında problem içeren nedenlerine değinmektir.

Televizyon, film, video oyunları, radyo, bilgisayar ve internet gibi kitle iletişim araçlarının ayrı kullanma çocuk ve ergenlerin beden ve ruh sağlığı için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır . En önemli bedensel sorun yeme bozuklukları ve obezite iken, en önemli psikososyal sorunlar; okul başarısında düşme, öğrenme güçlüğü, toplum dışı davranışlar, cinsel davranış sorunları, saldırgan davranışlar, şiddete karşı duyarsızlaşma, gece korkuları, anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, uyku düzensizlikleri ve kendine zarar geleceği yönünde korkulardır. (The Effects of Visual Media on Child Health;Dr.Aysu Duyan Çamurdan).

Özellikle ebeveynlerin rahat edebilme adına çocuklarına tablet, telefon türevi teknoloji aletlerini vermeleri. Çocuklara 7 ana temelde olumsuz etki ediyor. Peki bu 8 ana temel diye adlandırdığım maddeler neler?( dil,düşünce,estetik duygusu,sanat ve sanat ürünleri,sosyal düzen,ortak geçmiş,doğal çevre). Durumun ciddiyetinin farkında şuan değiliz. Fakat özellikle ebeveynlerin çocuklarının hayatına yoğun olarak dahil ettikleri bu ürünler aslında bir yok oluş teorisinin başlıca senaryosu olacaktır.

Bizim Çocuklarımız Neden Bizler Gibi Değiller? Evet. Son zamanlarda en çok duyduğum ve cevapladığım hala cevabını aradığım bir sorudur bu. Farkındamısınız başarıya giden bu yolunuzda sizi siz yapan babalarınızın ve annelerinizin size verdiği tek şey sevgiydi. Sonrasını zaten doğa hallediyordu; çamuruyla, suyuyla,eriğiyle, topuyla , koyunuyla… Bizler ne yapıyoruz yaşamı idame eden domino taşı maddiyat gibi ödül olarak hedefe para koyuyoruz birde bunu teknoloji ile süslüyoruz. Sonuçta ne mi oluyor demeyeceğim. Hiçbir şey olmuyor aslında aslolalacak değer ifade edecek. Ne Oluyor Biliyormusunuz sevgili okurlar? Analitik düşünce yoksunu bireyler, asosyal kişiler, sağlıksız vücut şekilleri, özgüven eksikliği, yargılama eleştiri yoksunu kişilik özellikleri, ruhsal çöküntüler ve türevleri. Unutmayanız ki 100 yılda bir 2,3 kişi çıkıyor. Birkaç teoriyi sunuyor insanlık tarihi bunu hatırı sayılır bir süre kullanıyor. Olaya birde geçmiş psikoloji ve zihin sürecinden bakmanızı istiyorum. Düşünün dünyayı etkileyen tüm büyük sistemler, akımlar, teoriler bir yuvarlak masa etrafında 3,5 adamın 3,5 kelimeyi bir saman kağıdına yansıtması sonucu oluşmuştur. Akabinde tüm dünya medeniyetlerini etkilemiştir. Buradan şu sonuç çıkıyor ki sağlıklı zihinler için oluşturmak için veya büyük akımlar da bile tablet, bilgisayar ve elimizden düşürmedğimiz cep telefonları yoktu. Unutmayalım ki 75 yıldır teknoloji bizleri esir aldı. Sizlere soruyorum affınıza sığınarak son 50 yıldır kaç değişim dünya insanlığına etkili oldu ve tüm insanlık yararlandı. Çiçek aşısı mı? Kanser ilaçlarımı? doğayla iç içe olmamız lazım, kendimizle iç içe olmamız lazım. Hayatımızın en temel işlevleri bizleri esir alan elektronik cihazlarda saklı değildir. Bizleri alıkoyan cihazların varlığı tabi ki de hızlandırmaktadır bizleri. Fakat 2 dakika düşünmenizi istiyorum enerji bazlı ne kadar da hızlandık dediğiniz hangi iş varsa aslında bizim zihnimiz ve fiziksel sağlığımız için en ince ayrıntılardır.

Ayrıca değinmeden edemeyeceğim bir başka durum sosyal medya..
Sosyal medya ile ilgili bir kavram da gülümseyen depresyon’dur. Sosyal medya kullanıcılarında depresyon oranının fazla olmasının bir nedeni de sergiledikleri sanal kendilikleri ile gerçek kendilik imajları arasındaki tutarsızlığı görüyor olmalarıdır. Olumlu izlenim bırakma arzumuz dertlerimizi içimize gömmemizi gerektiriyor. Herkes sosyal profilinde mutlu’ymuş gibi pozlar takındığından diğer herkesin yaşamının bizden daha iyi olduğuna inanıyoruz. Bu da bizi mutsuz ediyor. Şunu bilin ki herkes sizin kadar mutlu ya da herkes sizin kadar mutsuz, nerden bakarsanız artık.
Başka bir süreç zihnimizde yoğunlaşma sürecinin etkileri açısından da sıkıntılı bir perspektif içermektedir.

Ayrıca; Sosyal soyutlanma, günlük yaşantımızda çalışma ortamı, arkadaş çevresi ve okul gibi ortamlarda, insanlarla iletişim kurma eksikliği olarak tanımlanabilir. Çevremizde insanlar olduğu sırada, müzik çalarımız da müzik dinleyerek veya son model cep telefonumuzun ekranına bakarak, kendimizi bu çevreden soyutlar ve kendi küçük dünyamızda yürümeye başlarız. Fakat araştırmalara göre, sosyal açıdan izole olmuş insanlar, olan insanlara göre daha az yaşamaktadırlar.

Ek olarak;Teknoloji, insanlarla kurulan ilişkileri azaltarak, aşırı yeme alışkanlığı kazandırarak ve insanların egzersiz yapmalarına engel olarak, depresyonuna giden en kısa yolu göstermiş oldu. Antidepresanların kullanımı oldukça artmış durumda ve bunun suçlusu sadece ilaç üreten firmalar değil. Kimse insanları ilaç yazdırsınlar diye doktorlara götürmeye zorlamıyor. Bu durum depresyonun gerçek bir sorun olmadığına işaret etmiyor. Birçok insan depresyonu sağlıklı bir yaşam tarzı edinerek yenmişlerdir ve teknoloji insanların bu yola başvurmasını engellemektedir.

Özellikle şiddet ve cinsel içerikli video görüntüleri ve oyunların insan psikolojine yol açtığı zararları tartışmak bile yersizdir. Hiçbir eğitici özellik taşımayan bu videoların beynin çalışmasını yavaşlattığı ve zihinsel düşüncelerde donuklaşmaya neden olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda şiddet içeren videoların çocukların gelişimini olumsuz yönde etkilediği ve ilerleyen yaşlarda sosyal hayatlarında agresif ve gergin tutumlar sergilediği yapılan araştırmaların sonuçlarından biridir. Bu gibi oyunların bağımlılık yaptığınızı bilmenizi isterim.



Eğer etrafımızda ne olup bittiğine bakmak yerine, elimizdeki cihaza odaklanıyorsak, gerçekten çok büyük şeyler kaçırıyoruz demektir. Düşünün ki mesajlaşarak ya da internette dolanarak çevrenize dikkat etmediğiniz bir anda tanıştığınızda harika bir ilişki yürütebileceğiniz biri yanınızdan geçti ve bunu fark edemediniz. Ayrıca yürürken mesajlaşan insanların yaralanma vakaları da oldukça artmış durumda.



Sürekli elinizdeki telefona ya da başka bir teknolojik alete bakarken boynunuzu eğik bir biçimde tutmanız, boyun ağrılarına ve ilerleyen zamanlarda, boynunuzun doğal kıvrımlarını kaybederek çeşitli hastalıklara yakalanmanıza sebep olacaktır. Ayrıca, bahsettiğimiz cihazlara uzun süreli bakmak göz yorgunluğuna sebep olacaktır. Bu durum baş ağrıları yaşamanıza, bulanık görmenize ve migrene sebep olabilir. Ayrıca, bilgisayar gibi geniş ekranlı cihazlara uzun süre bakarken, göz kırpmayı unutabilirsiniz ve bu durum göz kuruluğuna sebep olmaktadır.

Bu konu hakkında o kadar konuşulacak örnek varken son olarak; sosyal medyada ki hayat başkasının hayatı, başkasının arabası, evi, kıyafeti vs...Kalkıp doğrulup ve kendi hayatımıza bakmalıyız. Psikolojik ruh halimizi başka sosyal ağlarda sevdiğimiz ve yahut sevmediğimiz kişilerin paylaşımlarıyla ilişkilendirerek hayatımızın rotasını tayin edemeyiz. Yaşanılan her saniye, dakika, gün, ay, yıl önemli anılarla süslenmelidir. Ütopik bir hayatın içerisine girerek hayatımızı çıkılmaz yola koymamalıyız..

Geçtiğimiz ay değindiğim teknolojinin getirdiği problemlere ilişkin yazım ile ilgili bir çok sorunun gelmesi dolayısıyla ikinci devam yazısıyla noktalayalım düşüncesiyle , bana göre en güzel ay bahar ayı doğanın uyanış ayından kucak dolusu selamlar. Tam da zihinlerimizin ve hayatımızın verimliliğini iyi bir seviyede arttıracağımız bu zamanda teknoloji konusuna değinmek dahi sıkıcı iken sizlerden sadece bir gün içerisinde hiç yoktan sosyal medyada , cihazlarda geçirdiğiniz zamanı düşünmenizi istiyorum . Birkaç dakika sonrasında içiniz ürperecektir. Vücut özgürlüğü sever yaradılışımızdan ötürü. Toprağın nefese bir melodi çaldığı yolu, gökyüzünün o eşsiz maviliklerini, ormanın içerisinde ki yeşillikleri çok sevse de bilir zihin ve algı o yeşili güzele boyayan kuş seslerini. Söz konusu doğa olduğunda herkeste güzel fikriyatlar belirmektedir. Kötü diyen yok fakat giden de yok!
Çünkü bizleri var edecek ne kadar güzellik var ise bir bir harcıyoruz. Veyahut görmemezlikten geliyoruz. Özellikle de insan zihnini yoğun meşgul eden televizyon, cep telefonları, bilgisayar, tablet ve türevleri. Biliyorum bu yazım dan sonra 3 kişi de farkındalık yarattığımızda dahi bu bir başarıdır.
Değerli okurlar; evet teknolojinin 21.yy bizlere getirdiği nice güzelliği de görmemezlikten gelemeyiz. Dünya literatüründe bir çok kaynak bir tık uzağımızda, gidemediğimiz göremedeiğimiz dünya coğrafyasında kaç nokta var ise gidemiyor fakat görebiliyoruz. Örneğin bir hastalık bir ilaç hakkında farmakoloji bilgisi olan birilerini bulmak için sıralar bekleyip paralar ödemeden de alanında uzmanların yazılarını takip edip karar mercii konumda olmasakta yanlış yollara da girmiyoruz. Saydığım ve hatta sayamadığım bir çok yararı olan teknolojinin yetişkinler açısından zararı daha küçük yaş gruplarına oranla az. Çünkü son 20 senedir tavan yaptığını öne sürdüğüm bu sistemin yetişkin bir birey açısından çocukluğuna pek az denk gelmiştir. Fakat çocuklarımız içersinde ki durum bunun tam tersini düşünmemize zemin hazırlamaktadır. Yanı kısacası son 10 yıl içerisin de doğan ve doğmaya devam eden genç populasyonumuz da teknoloji madde bağımlılığı ile eşit ilerlemektedir. Geçenler de çok değer verdiğim bir diyetisyen arkadaşımla tam da bu konu üzerine sohbet ederken. Konumuz obezite ve yeme bozukluklarıydı. Değerli hocamızın değimiyle eskiye oranla bu vakalarda görülen sıklık yetişkinlerden ayrılıp tamamiyle çocuk v e ergenlik çağında ki bireylere yansımıştır dedi.
Bu gizli ilerleyen sağlık probleminin altın da tabiî ki de hormonlu gıdalar, apartman hayatı, sosyal hayatın kısıtlı olduğu birçok olaylar zinciri yer almaktadır. Fakat teknoloji bence bu sıralamalar içersinde ilk üçte yer almaktadır. İnsan sağlığını sonuna kadar tehdit eden böylesine bir olayın özellikle ebeveynler tarafından ekarte edilmesi gerekmektedir.
Başka karşılaştığım bir olay; çocuklarımızda asosyallik konulu bir panelde katılımcıların içerisinden bir bey efendiyle çocuğu hakkında ki asosyallik durumunu konuştuk. Kendileri gözlemlerini beyan etti. Bu olayda derinlemesine girdiğimiz zaman çocuğumuzun normal oyun zamanı diye nitelendireceğimiz zaman dilimlerinde çocuğumuzun bu zamanı bilgisyar, tablet ve cep telefonunda oyun oynayarak ve sosyal medyada zaman geçirerek günü tamamladığı olayını kabullendik. Düşünebiliyormusunuz taze bir fikir, düşünce bir yapı belki de geleceğin bilim adamı, fikir adamı en iyi yazarı o güzelim düşünce yapısını ne kadar gereksiz bilgilerle donatmakta. İşte tamda burada siz eğerli büyüklerin devreye girmesi lazım. Güzel bir çocukluk güzel bir hayatı berbaerinde getirir. Güzelliği her şeyi alalım ozaman hocamla karıştırmayınız. Her şeyi tam olan çocuk ta en az teknoloji mağduru olan zihin kadar mağdurdur. Her şeyin ölçülü ve ihtiyaçları kadar olması çocuk ta denge methodunun verimli işlemesine vesile olur.
Sonuç mu , mutlu bir çocukluk huzurlu bir gelecek sağlıklı bir birey.
Ek olarak;
Son yıllarda yaşamımıza hızla giren, girmekle de kalmayan artık yaşamımızın bir parçası olan dijital teknoloji ürünleri bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan ise sağlığımızı tehdit ediyorlar.
Bu cihazlardan yayılan elektromanyetik dalgaların başta beynimiz olmak üzere sağlığımızı olumsuz etkilediği zaten biliniyor.
Zamanımızın büyük bir çoğunluğunu telefonda geçirdiğimiz için çeşitli sağlık örgütleri bu konuyu araştırıp bizlere ne denli zarar verdiğini açıkladılar. Yapılan araştırmalara göre, cep telefonundan yayılan mikrodalga radyasyonlar beyin hücrelerimizi öldürüyor ki bu oran kulağınıza koyarak kullandığınızda daha da yükseliyor.

En büyük zararı çocuklar görüyor
Cep telefonlarının yaydığı radyasyonun tümör ve göğüs kanserini tetiklediğinin tespit edildiğini dile getiren ABD Çevre Sağlığı Örgütü Kurucu Başkanı Prof. Dr. Devra Davis, en büyük zararı ise çocukların gördüğünü kaydetti. Prof. Dr. Davis, “Yapılan bilimsel araştırmalar, cep telefonlarından yayılan radyasyonun yeni doğan bebekleri annelerinden daha çok etkilediğini gösteriyor. Cep telefonu 2 yönlü bir mikro dalga cihazıdır. Radyasyonun yarısı dokuya işlemektedir. Bu nedenle bebeklerin beyinleri, gözleri, derilerinde zarar tespit edildi. Bu çok önemli bir konu. Çocukların beyninde daha çok sıvı var ve kafatası daha ince. Bu yüzden çocukları korumak istiyoruz. Çocukların bir deney unsuru olarak kullanılması doğru değildir. Bisiklet sürdüklerinde onlara kask veriyoruz, arabada kemer takıyoruz. Cep telefonları da aynı şekilde daha güvenli şekilde kullandırılmalıdır. Güvenli olmak, üzgün olmaktan daha iyidir.” bilgisini verdi.
Son olarak psikolojik olarak;
Bu cihazların yaydıkları elektromanyetik dalgaların özellikle gelişen beyin üzerindeki zararlı etkileri tam olarak bilinmemekle birlikte gün geçtikçe daha iyi bir şekilde anlaşılmaktadır.

Çocukların yaşıtlarıyla daha az oyun oynamalarına neden olur. Bu da çocuklarımızın üreticiliklerini, hayal gücünü ve motor fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Cihazların başında uzun süre hareketsiz kalmak kilo almaya ve obeziteye neden olabilir. Oynadıkları oyunlarda sıklıkla şiddet unsurlarına maruz kalırlar. Bu durum şiddete duyarsızlaşmalarına ve bunu makul görmelerine neden olabilir.
Sanal ortamda tanıştıkları kötü niyetli kişiler tarafından suistimale uğrayabilirler.

Anne babalar bu cihazların çocuk için zararlı etkilerinin olabileceğini unutmamalıdırlar. Çocukların akıllı telefon ve tablet gibi cihazlarla geçirecekleri zamanlar mutlaka denetlenmeli ve bu cihazlar olabildiğince geç yaşlarda çocukların kullanımına sunulmalıdır.”

Bedenlerimiz olmadan gezebilme gibi enteresan bir hususiyet veriyor bize. Biz zihinlerimizle bütün dünyayı dolaşırken, bedenlerimiz aslında başka bir yerde. Televizyon teknolojisi de öyle… Bizler rahat koltuğumuzda oturmuş, çayımızı yudumlarken Afrika’daki açlık görüntülerini izleyebiliyoruz. Zihin belki orada veya burada ama görüntüler karşımızda. Bu da herhangi bir olayın yaşantı olarak değerini azaltıyor. Dolayısıyla ben bir sohbetin, görüntüdeki irkitici manzaranın ve bir arkadaşla yüz yüze sağlayabileceğim ilişkinin derinliğine vakıf olamıyorum. Her şey yüzeysel, hızlı ve imgeler üzerinden sağlanıyor.
İşte modern teknolojinin bugün ruh sağlığımız açısından en önemli unsurlarından bir tanesi, imgelerin ve imajların hızlı değişmesi üzerine kurulu bir medya sistemi yaratmasıdır.