EVLİLİK VE EVLİLİK İÇİ ÇATIŞMALAR
Aile toplumları oluşturan en temel yapıtaşıdır. Toplumlar arası gözlem yapıldığında evlilikler arasında farklılıklar gözlenmektedir. Fakat en temelinde evlilik ve aile olma kavramları aynı odak noktasında bütünleşmektedir.
Bireylerin kişisel bir çok odak noktası ve yaşamları vardır. Nihai sonuç olarak bu durumun evliliğe evrilmesi her iki taraf içerisinde çatışmalar ve yansıtmalar oluşturmaktadır. Her ne kadar ilişkisel anlamda evlilikler yaşamı daha anlamlı hale getirecek etkileşimler olsa da bireylerin geldikleri toplumlar ve öğrendikleri yaşantılar arasında farklar oluşmaktadır. Bu farklar aslında zihnimizde ailelerimizin bizlere aktardığı davranış biçimleri ile doğru orantılı seyir halinde ilerlemektedir.
Aile yapıları ve modelleri arasında ki farklar evlilik yaşantısında özellikle çiftler arasında bir çok anlaşmazlık yaşatmaktadır. Evlilik sürecinde olumsuzlukların birçoğu aslında kişinin önceki yaşamında alışkanlık haline getirdiği davranış biçimlerinin toplamını oluşturmaktadır. Bu davranış biçimleri kişinin veya çiftlerin yaşama baktığı pencere odağıyla ilişkilidir. Bu ilişkilendirmede kişinin yaşadığı toplum, yapı, yaşam tarzı ve toplumsal kurallar olarak sıralanabilir.
Toplumsal Kurallar
Kural hukuki anlamda kişi ve kişilerin toplumda herkesin hürriyeti açsısından yaşam periyodu ve huzur oluşturabilmek adına konulan yazılı sistematik bir kaynaktır. Fakat toplumlarda yazılı olmayan nesilden nesile aktarılan azılı olmayan kurallar vardır. Özellikle ülkemizde tam olarak kabul edilmese de bu yazılı olmayan kurallar kişiler ve ilişkileri yoğun bir şekilde etkilemektedir. Bu kurallar kişi ve kişilerin yaşamlarını kısıtlayan bir etki alanı oluşturmaktadır. Bu oluşturulan dar alan kadın ve erkeklerin kültürel olarak kopamadığı ve yaşamlarını sınırlayan bir baş belasıdır. Bu durum kişiler arası ilişkileri etkileyen bir duruş ve durumdur. Burada birey anne ve babasından gördüğü veya aldığı davranış biçimini bazen tartıp ölçüp ve biçmeden eşine yansıtabilir. Fakat unutulmamalıdır ki karşıdaki kişinin özgürlüğünün kısıtlayan her şey yaşantısal anlamda bir hoşgörü bırakmayacağı için kişiler arası ilişkilerin verimsiz belli bir noktadan sonra çatışma haline girmesine neden olacaktır.
Ne Yapmalı?
Hiç kimse geldiği kültürü ve ortamı hiçe sayabilecek boyutta değildir. Bu olduğu takdirde zaten kişide ciddi derecede psikolojik problemler vardır. Geldiğimiz ortamın evrensel ve insan hakları açısından eleştirel yaklaşımını yapmak kadar doğal bir süreç yoktur. Kişi zaten var olanı değil var olan içerisinde kendi ve toplum karına olanı seçip zararlı davranışları elediği sürece varolacaktır. Diğer türlü yanlış ve doğrusuyla toplumsal süreçleri ve kendine göre doğru olanı karşıda ki kişiye empoze ettiği sürece tam zamanlı verim alamayacaktır.
Herkes Aynı Olabilir mi?
Kesinlikle hayır. Çünkü her bireyin öyküsü vardır. Bu öykünün içerisinde aile ve geldiğimiz toplumun dinamikleri yer almaktadır. Eşlerinizle aranızda ki problemleri çözümlemek istiyorsanız resme büyük çerçeveden bakmanız gerekmektedir. Bu büyük çerçeve empati yapabilmekten geçer. Empati yapamayan bir kadın veya erkek sadece o evliliği sömüren ve yaşamı bertaraf eden bir canlıdan ibarettir. Kadın erkek ilişkisinde eşitlik temel unsur olmalıdır. Bu temel unsur olmayan bir durum söz konusu olduğunda evlilik odağı ciddi hasar alacaktır. Bu hasar kişiler arası ilişkileri ve aile yaşantısını ciddi derecede etkileyecektir. Bu durumda sadece kadın erkek değil var ise; çocuklarda etki odağı içerisinde yer alacaktır. Hepimizin ait olduğu topluluk ve toplumlar vardır. Fakat eş seçimi yapmadan önce temel nüans ikili tarafından oluşturulan temel duygusal süreçtir. Bu duygusallık olmadan duygunun evliliğe evrilmesine olanak bulunmamaktadır. Aslında temelde bulunan iksir diye adlandırdığımız aşk ve bağlılık nasıl oluyor da şiddetli geçimsizlik diye nitelendirdiğimiz duruma yol açıyor.
Özellikle şiddetli geçimsizlikler ve çatışmalarda ki temel olay kişilerin birbirine evlilik öncesi dürüst olmamaları. Bu durum uzun vadede ilişkiye sıkıntılı bir anlamsızlık yüklemektedir. Çünkü bireyler orta noktayı bulmak yerine belli bir noktadan sonra ilişkilerinde kendi bildikleri yanlışları empoze etmemeye çalışmaktadırlar. Bu durum kaos ve sıkıntılı süreçleri berberinde getirmektedir.
Orta nokta nedir?
Kişilerin kendi menfaatlerini düşünmeden karşıdaki kişinin de odak noktasına saygı duyarak ve görev dağılımını eşit bir şekilde yaparak ortaya koyduğu demokratik tutumdur. Klasikleşen bir durum ve sık sık terapiler de rastladığımız başka bir unsur ise;
Ben dominantım hocam eşimden. Bu saygı duyulası bir durum değildir. aslında eşinin olaya se gibi bakmayışı ve yükselmeyişi onun ezikliği senin tepki göstermen ise senin kaliteli olduğun anlamına gelmemektedir. Kişiler arasında herkesin tutumu yanlış ve doğru olmaz. Ortak demokratik tutum sizi karlı yaparken diğerini daha az haklı gösterir boyuta geldiği anda evlilik durumu açık arenada bir dövüş müsabakasına dönmektedir.
Yine ülkemizde çok sık rastlanan durumlardan bir tanesi de erkeğin kadını hiçe sayması. Saygı duyulur bir yanı olamamakla birlikte. Bunun toplumsal bakış açısında ve hukukta hiçbir karşılığı yoktur. Fiziksel ve sözel bir şiddetin var olduğu bir evliliğin devam etmesinin aile ve topluma büyük zararları vardır. Hiç kimse sade eş olarak değil bu dünyada yaşayan hiçbir canlıya sebep ne olursa olsun zarar veremez. Aynı zamanda kadın ve erkekler adına eşinizi toplumsal bir süreçte sözel olarak hiçe saymanızın da size hiç mi hiçbir faydası bulunmamaktadır. Sizi var eden bir odağa saygı duymadığınızda aslında içsel olarak kendinize olan saygının eksikliği söz konusu olmaktadır. Konuşarak ve detaylandırarak açıklanamayacak ve çözümlenemeyecek hiçbir durum yoktur. Bunun için dinleyelim. Öfke patlaması yaşamadan önce dinleyelim. Düşündüğümüzde haklısınız belki de stres yaşamımızı çepeçevre sarmış durumdadır. Fakat stresin olumlu etkileri de vardır. Düşünün girdiğiniz sınavlarda stres olmadan başarıya ulaştığınız pek az sınav vardır. Olumlama yapmamız gerekmektedir. Yaşamın tüm alanında yaptığımız olumlamalar aslında yaşantımızı daha anlamlı bir seviyeye taşıyacaktır. Bu anlam uzun vadede sizi ve aile yaşantınızı daha sağlam bir seviyeye getirecektir.
Diğer türlü yaşamdan alınan haz odağında ki azalışın hiçbir kimseye fayda getirmeyeceği de unutulmamalıdır. Hayatımız ve yaşantımız içerisinde ki birçok düşüş ve yükselişin nedeni unutmayınız eşleriniz değildir. sizlerin tercihi ve hatalarıdır. Bunun için düşünmenizi istiyorum iş hayatınızda veya sosyal çevrede görüşmek zorunda kaldığınız kişi ve kişilerle ilişkilerinizdeki saygı ve konuşma üslubu gayet iyiyken neden çocuklarınız veya eşinizle aynı frekanstan konuşmuyorsunuz. Unutmayınız aile demek yaşam demektir. Huzur ve sükunutle arıyorsanız o huzur hemen önününüz de. Düşünün tartın ölçün biçin yaşam kısa odaklı bir öyküdür. Bu öyküde dünyevi ve maddesel odaklar sizleri ve ailenizi yok etmemelidir. Yaşamınızı siz kaliteli hale getirmediğiniz sürece hiç kimse sihirli bir değnekle dokunuş yapmayacaktır.
Saygılarımla