Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada 150 milyon çocuk ya bütünüyle sokakta yaşıyor ya da hayatının önemli bir bölümünü sokakta geçiriyor. Dünya genelinde sokaktaki çocuk nüfusu büyüklüğü, bugünkü nüfusuyla Türkiye’yi iki, İstanbul’u ise on defa dolduracak kadar çocuk demek. Yayınlanan raporlar bu çocukların sokakta olmasını savaş, salgın hastalıklar gibi kitlesel ölümler nedeniyle çocukların ebeveynlerini yitirmesine veya göç gibi nedenlerle ailenin yoksullaşması ya da dağılmasına dayandırıyor.

Yapılan araştırmalar sokakta yaşayan çocukların pek azının sokakta macera arayan çocuklar olduğunu gösteriyor. En az dile getirilen, bu çocukların büyük bir bölümünün sokakta yaşamaya başlamadan önce yaşadıkları yerlerde şiddetin türlüsüne maruz kalmış olmaları.

Türkiye’de sokakta yaşayan çocukların varlığı çok daha eski tarihlere uzanmakla birlikte, “sokak çocuğu” kavramının ilk kullanılışı 1950’li yıllara kadar gidiyor. Bu dönemde Galata Köprüsü’nün altını mesken tuttuğu için “köprü altı çocukları” olarak da bilinen çocuklardan dönemin edebi metinlerinde ve şiirlerinde de söz ediliyor.

Bugün Türkiye’de kaç çocuğun sokakta yaşadığını tam olarak bilmiyoruz. Resmi ve hükümet dışı kaynakların açıkladığı rakamlar birbirinden oldukça farklı. Resmî kurumlar sokakta yaşayan çocuk sayısını çocukları varsa ailelerine, yoksa yetiştirme yurtlarına göndererek ya da kışın çocuk misafirhanelerine yönlendirerek azaltmaya çalışıyor. Ancak çeşitli nedenlerle bu çocuklar yeniden sokağa dönüyorlar. Özellikle İstanbul’da sokakta yaşayan çocukların önemli bir bölümünün yetimhanelerden “gelenler” oldukları söyleniyor. Bunların çoğunu da erkek çocuklar oluşturuyor. Sokakta yaşayan çocukların çoğu evde ya da koruma altında bulundukları kurumlarda yaşayamadıkları için sokaktalar.

Adlandırılmak

Sokakta yaşayan çocuklarla ilgili raporların çoğunda, çocukların sokakta oluş nedenlerine ya da biçimlerine göre farklı farklı kavramsallaştırma çabası olduğu görülüyor. Sokak çocukları, sokaktaki çocuklar, sokağın çocukları gibi adlandırmalar, genel olarak sokakta yaşayan çocukları sokakta bulunma süreleri, aileleriyle bağları, sokakta çalışma ya da çalıştırılma durumları veya madde kullanıp kullanmadıklarına göre farklı şekillerde tanımlıyor. Bu tanımların tamamında eksik olan çocukların sokakta olmalarına neden olan koşulların neden ortaya çıktığı.

Resmi veriler 2018 yılında Türkiye’de hapishanelerde olan 12-17 yaş grubundaki çocukların sayısını, bir önceki yıla göre yüzde 1,9 artışla 2 bin 95 olarak gösteriyor. Suç işlediği yaşta çocuk olanların sayısı ise bir önceki yıla göre yüzde 22,8 artışla 14 bin 502 olarak açıklandı. Bunların içinde sokakta yaşayan çocukların payını bilmiyoruz. Çocukların hapiste olmaları da suça yönelmeleri de kendi başına yakıcı. Sokakta yaşayan çocuklar, çoğu durumda aile veya kurumsal bağların şiddetini azaltamayacağı koşullarda yaşıyor. Bizse onları maruz kaldıkları şiddetin içinden değil, sebep olabilecekleri şiddetin içinden kavrama eğilimindeyiz.

Parklar, köprü altları, duvar dipleri

İnsan kendini bir başkasına hangi koşullar altında yakın hisseder? Eğer bir başkasına yaklaşmayı vicdani bir mesele olarak görüyorsak, bir başkasına yaklaştığımızı sandığımız pek çok durumda, aramıza mesafe koyan sınırları sağlamlaştırdığımızı fark etmişizdir. Ev de büyük bir sınır.

Şehrin ana caddelerinden bir alt sokağa inildiğinde bilmediğimiz işler tutmuş başka insanlar da var. Şehri çoğunluktan bizden başka türlü kullanan insanlar şehrin en çok yanından ya da içinden geçip gittiğimiz yerlerini mesken tutmuşlar. İnsanların yerleştikleri yerlerde pek yoklar, orada insanlar varlıklarından huzursuz oluyor. Sokakta yaşayan çocuklar ise parklarda, köprü altlarında, duvar diplerinde hayatta kalmaya çalışıyorlar. Buralardan gelip geçerken onların izlerini görebiliyoruz. Bir köprü altında dertop edilmiş giysiler, battaniyeler, bir parkta banktaki bir torba, bir geçidin altındaki duvarda geceden kalan ateşin isi, ya da doğrudan kendileri, kirli, tekin olmayan çocuklar… En çok çöple ilişkili şeylere benziyorlar; atılmış, kirlenmiş, bozulmuş, vazgeçilmiş, istenmeyen… Başına geri döndürülemez bir şey gelmiş. Soğukta ise ateşi dost bilecek.

Gözle işaretlenmiş

Karaköy’de geçit altında bir grup çocuk yaşıyor. Yaşlarının 14, 15 civarında olduğu söyleniyor. Hepsi erkek. Sokakta yaşayan bütün çocuklar gibi grup halinde yaşıyorlar, çünkü yalnız başlarına hiç şansları yok. Grup halinde yaşadıklarında bir güçler ve bu gücün içinde umut, dayanışma, istismar, şiddet, soğuk ve açlık bir arada duruyor. Bu çocuklara iki Suriyeli kız katılmış. Nasıl katıldıkları bilinmiyor. Sokakta kız çocukları daha az. Erkek olanlar, yine onlar gibi reşit olmayan bu kız çocuklarını cinsel olarak istismar etmişler, yatmışlar, kalkmışlar. Kızların Suriyeli babası kızlarını almaya geldiğinde bu erkek çocuklar onu bir güzel pataklamışlar. Adam kızlardan birini alabilmiş, ötekini alamadan gitmiş. Sonra polisle geri dönmüş. Bu çocuklar orada yaşamaya devam ediyorlar. Geçit altında onların oradaki varlıklarının işareti olan dağılmış birkaç parça eşya ve yakılmış ateşin isini onların yokluğunda bir sokak köpeği bekliyor.

İstanbul’da sokakta çalışanlar, mesela özel güvenlik görevlileri, sokakta yaşayan çocukları semt semt tanıyor. Çoğunu yetimhanelerden kaçmış bu çocuklar zaman zaman yetimhaneye geri dönüp “kendilerine biraz çeki düzen verdikten sonra” sokağa geri dönüyorlar. Sokakta yaşayan çocukların sözlüğünde kelimeler bizimkilerde durduğu gibi durmuyor.

Sokakta çalışan, hareket eden birisi çocukların yerlerini ve sayılarını tek tek sayabilir. Bizim bilmediğimiz biçimlerde “korunuyorlar”, sadece hayatta kalmaları için. Orada kalmalarına izin veriliyor, belli koşullarda, fazla göze batmadan ateş yaktıklarında görmezden geliniyor. Bunlar onların hayatta kalmalarını sağlayan büyük yardımlar. Metroya alınmıyorlar -halbuki hep sıcak-ama başka toplu taşıma araçlarını kullanmalarına arada göz yumuluyor, fazla göze batmadan. Maçka parkında kalamıyorlar ama Gezi Parkı onların izleriyle dolu. Çoğunlukla karın doyurmaktan çok uçucu madde almak için para istiyorlar. 18 yaşın altındakilere uçucu madde satılması yasak, ama satıyorlar.

Sokakta çalışan görevli, bu aralar sayılarının biraz azaldığını söylüyor. Taksim’de sokakta “kocam” dediği adamla yaşayan kız yeni doğum yapmış, pek ortalarda yokmuş. Çocuklar, kışın oluşturulan misafirhaneler hem çok kalabalık olduğu için hem de oralarda “aradıklarını” bulamadıkları için kalmayı pek tercih etmiyorlarmış. Diğer çocuklar “ya evlerine dönmüşlerdir” diyor, söylediğine kendisi de pek inanmadan, “ya geçici olarak yurda dönmüşlerdir veya ölmüşlerdir.” Aynı doğallıkla.

Solmuş çiçekler gibi

İstiklal Caddesi’nde yaşı 14’ten fazla görünmeyen bir kız çocuğu, kardeşleri olmadığını söylediği ikisi erkek, biri kız 7-8 yaşlarındaki üç çocuğa gözcülük yapıyor. Suriye’den bir sene önce gelmişler. Ailesi var, haftada üç gün okula gidiyor, geri kalan zamanda sokakta çalışıyor. Zor yaptığı bir hesapla akşama kadar 20 lira toplaması gerekiyor, paylaşırlarsa 4 çocuk, 5’er lira.

İki tanesinin elinde melodika var. Küçük çocuklardan birinin elinde, ancak gözcülük yapan kız çocuğu kılıfından bile çıkarmamış. Sürekli tedirgin, etrafı gözlüyor. Bakışları mat. Elindeki, içine köşeli bir şey konulup katlamış siyah poşetin köşelerini ısırıp çiğniyor. Poşeti yiyor, bildiğimiz anlamda. Ona kimse poşeti neden yediğini ya da bakışlarının neden öyle, dipsiz bir matlıkta olduğunu soramaz.

Sistem

Sokakta yaşayan çocuklarla ilgili “çözümler” ya çocukları “geldikleri yere” geri göndermeye ya da sokaktaki durumlarını iyileştirmeye yönelik geçici çözümler. Çocukların sokaktaki varlıklarının nedenlerini ortadan kaldırmayı amaçlamıyor. Çocukları sokağa düşüren nedenler, yoksulluk, savaşlar, aile içindeki türlü çeşitli şiddet ortadan kaldırılmadan çocuklar sokaktan çekilemez. Bunlar pek çok toplumda tabu olan, büyük sırların konuşulmaya başlamasını gerektiriyor. Görünen o ki kimsenin buna pek hevesi yok.
Sokaklardaki çocuklar kendilerinden kaynaklanmayan nedenlerle evlerinden çıkarılmış çocuklar. Şehre atılmışlar. Çocuklara bakarken, insan ister istemez sokakta başka bir yere gönderilemeyeceklerini düşünüyor. Ama öyle değil. Sokakta da yaşadıkları alanlardan, sığındıkları köşelerden, parklardan, köprü altlarından, banklardan tahliye edilmeleri için şehir düzenlemesi eliyle bir çalışma yürütülüyor. Londra’da, Paris’te, Toronto’da, Tokyo’da, Moskova’da ve elbette İstanbul’da da otobüs duraklarındaki ve parklardaki banklar, sokakta yaşayanların artık kullanamayacakları şekilde değiştiriliyor. Köprü ve geçit altlarında da aynı şekilde, sokakta yaşayanların oraları mesken tutmalarını mümkün kılmayacak düzenlemeler yapılıyor. Sokakta yaşayanlar evlerinden çıkarıldıkları gibi, şehrin onlar için kalan son “güvenli” yerlerinden de çıkarılıyorlar.
Sokakta yaşayan çocuklar hayatlarındaki şiddeti azaltmak için bir arada yaşarlar. Şehrin insanların yerleşik olmadıkları, gelip geçtikleri yerlerinde tutunmaya çalışırlar. Gece, güvende olmadıkları için çoğunlukla uyumazlar. Uyumak için günün aydınlanmasını beklerler. Gece uyuyorlarsa ışıklı, insanların çok olduğu yerlerde uyumaya çalışırlar. Ateş yakarlar. Soğukta ateş yakmak zorundadırlar. Soğuktan ölebilir insan, ağzı yüzü çarpılmış olarak donabilir. O yüzden ateş yakarlar. Soğuğu düşman biliyorsan ateşi dost edineceksin. Hepsi o.