Kültürler Arası Toplumsal Mutasyon ve Kişilik
Tarihte gerek felsefe gerekse psikolojik biliminde kişilik farklı perspektiflerde unsurlar göze çarpmaktadır. Fakat geçmişi günümüzle harmanladığımızda kişiliğin kültürel duruş ve kültür bilinci içerisinde kendi içerisinde bir sistem oluşturduğu aşikardır. Yani kısacası bu söylemlerle kültürel etkileşimler kişilik ve öz benliğimizle doğru orantılıdır. Kültürler olaylara ve olgulara bakış açımızda bir çok önemli etken sağlamaktadır. Kişiliğin gelişimi aynı zamanda kültürlerin gelişi ile doğru orantılıdır. Geçmiş odaklı kültürlerin günümüze oranla daha geri olduğunu söylemek yersiz ve ezbere bir konuşma tarzıdır. Çünkü bir tarihi ve kültürel olay eleştirilirken onun günümüzdeki gelişmişlik penceresinden bakmamak lazım. Kaldı ki bugüne geldiği nokta ve odaklar o günlerden geçtiği zorlu süreçlerin eseridir.
İnsanlar kendi içerisinde taşıdığı his ve öz benliklerinin ortamın uyum ve şartlarına göre yönlendirirler. Bir nevi yöntem olan bu doğal süreç insanlığı her daim ileriye ve yahut diğer kültürlere oranla geriye tutan temel etkileşim odaklarındandır. Bir geçmiş odağı ve kültürü anlayabilmek için o zamanın şartları ve kültürel normları göz önüne alınmalıdır. Bir bütün olarak bakmamız gereken bir unsur. Kültürün kişilik üzerinde etkisinden önce, o kültürün sosyolojik ve psikolojik dinamiklerini algılamamız gereken önemli bir unsurdur. Bununla birlikte bu süreçler kültür odak noktasını kişiliklere aksettirmektedir. Kültürel süreçler hatta mevsimler dahi kişilikler üzerinde etkili olabilmektedir. Şimdilerde popüler çevrelerin sunduğu bir çok etkileşim bir Fransız kahvaltı kültürü, bir alman ekolü ve freedoom İngiltere dedikleri sürecin dinamiklerine baktığımızda. Yüzeysel bakış açısının tam zıttı derinlemesine incelediğimizde. Pekte entelektüel olmayan bir süreci içerisinde barındıran etkileşimleri görmekteyiz. Toplumlara yapılan soykırımlar ve toplulukları binlerce yıl sömüren zihniyetler. Kendilerine bir çok yıkımdan sonra muhteşem ve güç unsuru etkileşimler sağalmaktadırlar. UNİCEF KIZILHAÇ vb. bir çok oluşum evet dışarıdan baktığımızda farklı ve muhteşem etkinlikler olarak görünse de bu süreçlerin yani bu büyük sivil toplum kuruluşlarının olma sebebi de bu toplulukların doğduğu ülkelerin yaptığı yıkımlardan süregelmektedir. Yani ekonomik anlamda alımdan dolayı adı tam olarak ahde vefa konulmasa da galiba kolu kopan bir kişiye geçici morfin tedavisi olarak nitelendirilmektedir. Bu da aslında medeniyet ve kültür abidesi olarak nitelendirdiğimiz ülkelerin ve toplulukların ne kadar abide ve ne kadar muhteşem oldukları unsurunda ciddi bir tartışma süreci olacağını düşünmekleyim.
Konudan uzaklaşmış olduğumu düşünebilirsiniz. Fakat bu süreçlerde sözde medeniyetsiz ve medeniyetli olarak adlandırdıkları toplumları. Yani medeniyetsiz ve çağdığı geri olarak adlandırdıkları A toplum ve toplumlarını bu sürece iten Sözde medeni ve kültür abidesi sömürücü , yıkıcı ve kan emici ülkeler bu hale getirmiştir. Politik psikolojiyi sosyoloji le harmanlamadan geçemeyeceğim bu makalede asıl olan kişiliğin toplumlardaki değişkenleri üzerinde durmak gerekirse.
Kişilik dünyaya boş bir şekilde gelen bir zihin sürecinin aile ve çevresel faktörler ile birlikte ahenkte dans ettiği bir süreçtir. Tabi her daim bu dans değil bazen uyumsuz bir dans belki de akortsuz bir enstrüman edası içerebilir. Fakat yazımın bir bölümün dede belirttiğim üzere kişilik tüm toplumlarda aynı odak noktasına hizmet etmemektedir. Çünkü kişinin yaşadığı coğrafyalar ayrı için ve bu coğrafyalardaki savaşlar farklı olduğu için etkileşim ve mücadele odağı zamanla farklılaşmaktadır. Amerika’da ki sam’in savaşı öğle yemeğinde McDonald’sa kuyruğu iken Filistin’deki Sami’nin savaşı onur ve mücadele üzerine olabilir. Berlin’in sıcak odalarında kültürel normları savunmak çok ala iken Etiyopya’da hissi düşünmek çok düz gelebilir. İşte burada mantık ve izlenim duyarsızlık hataları başlı başına göz önüne gelmektedir. Yani evet kişilik birçok bilimsel makalede tek bir cümle ile tanımlanmaktadır. Fakat psikolojik gerekse sosyolojik açıdan kişiliği tanımlamak için toplumların içsel hissiyatlarını öncelikle tanımlamamız lazım . sömüren yıkan odak noktasında yazarsanız bu yazıyı sömürülen ve yıkılan yakılan halk hiçbir zaman bilimin bu süslü cümlelerini tasvip etmeyecektir.
Dışarıdan bakıldığında bir okuyucu taraflı bir yazı olarak görebilir. Fakat bilim bence kişinin kendi fikir ve ideolojisinin dışında tüm insanlığa hizmet etmelidir. Viyana’yı çok güzel anlatan hocalarımıza buradan selam olsun, Fransız kahvaltılarını Barcelona’nın tarihi mekanlarını tasvip eden elitistlerimize selam olsun fakat oralar o şekilde kültürel anlamda inşa edilirken. Onlara göre sözde geri kalmış ülkeleri kan gölüne çeviren bizler değildik yine onlardı. Lütfen 2 dakika bana değil makaleye değil insanlığa saygınızdan tam da burada durup düşününüz.
İşte kültürler arası mutasyon aslında burada başladı şimdinin eli çiçekli savunucuları yeri ve zamanı geldiğinde kalemlerinin içerisinde ki o gizli silahlarla anlaşmalar sağlayıp çiçek gölünü kan gölüne çevirmekten çekinmeyen toplumlardır. İşte burada kültürel farklılıklar başlamaktadır. İnsanlığın psikolojik açıdan Maslowun kendini gerçekleştirme sürecini de burada reddetmesem de ütopik bir Tome jery çizgi filminden öte göremiyorum. O meşhur üçgeni incelediğinizde sevgi, güven vb. en sondada bunlar sağlanırsa kendini gerçekleştirirsin edalarıyla yazılmış çapsız nidalar yükselmekte. Tabi bunu yazan efendiler o bahsettiğim ünlü kahvaltıyı ünlü mimarı inşalarda dile getirip kaleme döküyorlar. Bunu insanlık adına reddediyorum.
Kişilik düşün düşünüldüğü üzere boş bir şekilde ivme kazanmaya başlasa da çevresel faktörlerin etkilerinin yanı sıra ulusların fikirsiz ve anti demokratik süreçleri de kişilik üzerinde yoğun etki yapmaktadır. Kişiliği etkileyen mevsimsel süreçlerde olabilirken, savaşlar, zor yaşam şartları bitmek dinmek bilmeyen odak noktaları ve politik hiyerarşilerde bu bağlamda etki etmektedir. O meşhur dergilerde yani Times ta yazılıp bizim şakşakçılık ettiğimiz unsurlarda. Hindistan’da bir kadın şu mücadelen geçti Amerika’ya geldi. Yok, efendim Tayland’a şu mücadele verildi. Suriyeli babanın ayağına çelme takıldı. Babayı ispanya da bulunan Barcelona takımı çocuğu ile birlikte kabul etti. Yazık hepimiz büyülenmiş bir durumdayız değil mi?
İnkar etmeyelim zaman zaman benimde düştüğüm bu hatalara insanlık olarak hepimiz düşmüş bir durumdayız. Peki bu süreçlere gelinen noktalara bu insanlığı ve toplumları getiren ülkelere bir göz attığınızda. O çok ilmine, bilimine ve irfanına özendiğiniz ülkeler boy gösterecektir. Bazılarının hoşuna gitmese de bu cümleler bilim tüm insanlığa yararlı bir faaliyettir. Fakat siyasi ve politikada o şekilde kurulmuştu. Bilimi Everest’te olup’ta siyasi ve politikası kana hizmet eden tüm ülkeler bunun suçlusudur. Kişilikler de aslında bu süzgeçten geçemediği için bu toplumlarda sığ kalmaktadır.
Makalede zaman zaman aktardığım bir çok unsurda olduğu gibi bu tarz sözde geri kalmış Ülkerlerde doğan bir bireyin özgüven ve kişilik dinamikleri göz önüne alındığında gelişebileceğine imkan sağlayacak politikaları bizler üretmeden. Eşitlilik, hak, hukuktan bahsetmememiz asılsız ve yersiz kalacaktır. Kişiliklerde değişimler içsel odaklı ele alınmalı katılıyorum. Fakat bir kişiliğin oluşumunda bireyin yaşadığı travmatik süreçler ve bağlı OLDUĞU toplumda önem arz etmektedir. Bunun için tarihi ve bugünü hesaplarken bir insanı içsel anlamda incelerken o kişinin sürecini ve şahsi tarihini gözden geçiriniz lütfen. Empati yapmayınız! Hatta empati kelimesini hayatınızdan çıkarınız.
Empati yapabilmeniz için o kişinin geçtiği süreçlerden geçip , yaşadığı zorlukları yaşamanız lazım.